İĞNE DELİĞİ

                                                                                                                                    
                            
                                                                                                                                    
  

Bu yazıda Polonya edebiyatının yaşayan insanı Wieslaw MYSLİWSKİ'nin  Alman işgali sonrası yurduna dönen ve bir arayış içinde olan karakterin kısa hikayesi olan "İĞNE DELİĞİ" adlı romanını ele alıyorum.
   
  

      Wieslaw MYSLİWSKİ   "BELKİ DE DÖNERİM"

“Her şeyin iki yüzü vardır, her düşüncenin, her sözcüğün. Hiçbir şey tek anlamlı değildir. Tek anlamlı olan yanılsamadır.”

İğne Deliği en iyi bu şekilde anlatılır kanımca. Herkesin aradığı tek ve değişmez hakikatini bu olasılıklar dünyasında bulması bir hayli zordur. Neden mi? 

Çünkü bir belki, içimizdeki tüm hevesleri kursağımızda bırakabilir. Ve tüm bunlara rağmen insan hep bir belkiyle yaşar durur. Her şey belki, o belki, bu belki, şu lanet dünyanın tamamı belkidir, biz de bir belkiyiz sanki.

İğne Deliği’nin dik çelik merdivenlerinde gizemli bir cinayetle başlıyor anlatmaya Wieslaw gizli tarihi. Çingene kadın, ihtiyar adam, baba, anne, o kız, arkadaş... İsim, isim yok, zaman yok, mekân da yok. Yaşlılık ve gençlik var. Kan ve gözyaşı var, işgal edilen, tek kurşun atılmadan terk edilen topraklar var. İsimsiz Alman ve Ruslar var.

“Savaşı yaşamayan kendini tanımaz.”

Çünkü o felaket başa gelince tüm sınırlarınızı zorlarsınız, aç, savunmasız ve bir

başınıza kalmanız kaçınılmazdır. Şansınız varsa ailenizle birlikte sefil olursunuz, tek kalmak savaşta isteyeceğiniz son şeydir.

Kitabı okurken Wieslaw’ın ana karakteri siz anlamadan bir yaşlanmış, bir gençleşmiş bir de çocuklaşmış oluyor. Tam her şey netleşti derken yeni bir zaman başlıyor. Her bölüm bir başka romanmış gibi, birazdan finalde o genç adam o genç kızı beklediği yerde bulacakmış gibi. Ölüm ve yaşam, savaş ve barış gibi. Yaşlılık ve gençlik... Her şey savaş öncesi ve sonrası ile karşılaştırılıyor. Evler, sokaklar, arkadaşlıklar, aşklar, ayrılıklar, zamanlar ve sözcükler savaş öncesi ve sonrasıyla hatırlanıyor.

Bu farklı zaman anlatısında kahramanımız, kendini bulma çabası içinde. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Gençlik bitmeyecek sanıyorsunuz, bitiyor. Yaşlı, vahşi ve yeşil vadiye inen merdivenlerde, kendinizi ellerinde baston ile inmeye mi çıkmaya mı çalıştığı belli olmayan ihtiyarlar gibi hissettiğinizde, artık anlıyorsunuz o kız gelmeyecek, çingene kadının falda gördüğü kehanete yaklaşıyorsunuz. Aynılaşıyorsunuz, çünkü ölüm söz konusu olunca çok az insanın farklı olduğu ortaya çıkar. Anılara sarılıyorsunuz, teselli arıyorsunuz, gençlikteki zenginliği kaybetmiş oluyorsunuz fakat anılar teselli etmez yaralar sizi. “Yaşlılık yaraları çoğu zaman özleme dönüştürerek gençliğimizi geçersiz kılar.”

Tarihe meraklı kahramanımız profesör olur, tabii bu arada İğne Deliği cinayeti şüphesi peşini hiç bırakmaz, şüphe insanın içini kemirir. Zaman geçer, bu böyledir kimse aksini iddia edemez. Savaş her yeri dağıtmıştır artık, her yer değişmiştir.

İğne Deliği, eski bir Dominikan kapısı olup Ortaçağ surlarının bir parçasıdır aslında. Wieslaw için zamansal bir nesnedir, çocuk olarak içinden geçtiğinizde artık yaşlanmış ve tecrübeli olduğunuz bir kapı. Çünkü orada bir yaşlıyla karşılaşmanız ve size öğütleriyle ders vermesi, özellikle savaşı yaşamışsa pek güçlü ihtimaldir.

Peki, savaş bitince ne olur? Zaman geçer ve anne ölür, baba ölür savaş herkesi alır bir bir, siz yaşlanmaya başlarsınız, o zaman kimsesizliği anlarsınız ve onların yaşına geldiğinizi düşünürsünüz bu daha çok acı verir.

Bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçer ya hayat, bir dış ses olup her detayı önemli bir detaymış gibi seslendiriyordu Wieslaw.

Mustafa Diker 22.10.2022

Okur Dergisi ikinci yazım "İğne Deliği" romanıyla ilgili.



Yorumlar

Popüler Yayınlar