DÖNÜŞ

                                               



Bu yazıda Libyalı yazar Hisham Matar'ın babasını anlattığı ve de otobiyografik değer taşıyan Dönüş adlı romanını ele alıyorum.

Hisham MATAR  "Dönüş"  BABALAR, OĞULLAR VE ARADAKİ MEMLEKET


 BABALAR ÖLDÜĞÜNDE “Nerede ve nasıl öldüğü bilinmeyen bir babanın gerçek hikâyesi.”

Bir baba öldüğünde ne olur, yer ayaklarınızın altından hızla kayar, başınız döner, üzerine var olduğunda pek düşünmediğiniz sarsılmaz güven duygusu bir nefes gibi çekilir içinizden. Bunun gerçekliğini kabul edemez, hep anılarla yaşamaya başlarsınız. 

Dünya tarihinde istikrara tutunamamış topraklardan sadece bir tanesidir Libya. Kaddafi’nin Kral İdris’i tahttan indirmesi sonrasında gelişen olayları ele alan Matar, bir otobiyografi niteliğinde olan “Dönüş” adlı eseriyle birçok soruya cevap aramaktadır.

Önceki rejimin savunucularının özellikle de söz sahibi olanların bir bir yakalandığı, öldürüldüğü, hapsedildiği, ailesinden, vatanından edildiği zamanda, Hisham’ın babası da gittiği Kahire’de yakalanıp diktatöre teslim edilir.  Unutulmak istenenlerin gönderildiği Son Durak’ta hayatının sonuna kadar kalmaya mahkûm edilir. Birkaç yakın akrabası da dâhildir buna. Orada herkes Cebelle Matar’ın sıkça hatırlattığı ayetten güç alıyordu, “ Zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”

Dönüş’teki bu kayboluş bir yandan da kitlesel bir hedefe varıştır aslında,  başını diktatöre asla eğmeyen insanlar sadece Allah’ın huzurunda eğiliyor, dua ediyordu.
Henüz çocukluğunun ilk yıllarında hayal süsleyen, gelecek vadeden şehir, Londra’ya gider Hisham. Çok sevdiği vatanından yıllar boyu uzak kalır. “

“Bazen bir nevi uzaklık hastalığına tutuluyordum, sadece ayağımın altındaki yerin değil aynı zamanda zamanın ve mekânın da güvenilmez olduğu bir haldi bu der.”  Memleketiyle bağ kurmak için sahip olduğu her şey geçmişte kalmıştır artık. 
Takma adlar, sahte hayatlar, sahte hayaller içinde içini kemiren, gizem dolu derdi babasının nerede, ne halde oluşuydu. Diktatörün belki de öldürdüğü binlerce insandan sadece biridir. Fakat bilememek acı vericidir.

Yıllar sonra yazar olan Hisham babasını bulmak için başlattığı her girişimden umut besledi çaresizce. “Babamın hayatta mı yoksa ölmüş mü olduğunu öğrenebilmek için şeytanla bile konuşmaya hazırdım,” der. 

Uluslararası her camiada Libya halkının uğradığı zulümleri dillendiriyor, onları cesaretlendiriyordu Hisham.
Libya, o cennet vatanı, despotların, cellatların, paralı askerlerin kol gezdiği yer haline gelmiş, asıl evlatları, sahipleri hücrelerde işkence altında artık rahat bir nefes alabilmenin duasıyla yanıp tutuşur olmuştu. Kahrolsun Kaddafi, Libya özgürdür!

Kendini kâh bir tabloda kâh bir romanda kâh bir şiirde buluyor Matar, babasının şiir ve hikâyelerinde Libya’yı görüyor.
Böylesine siyasi, kaotik ve geleceği belirsiz bir ortamda edebiyata, müziğe, resme sarılıp ondan güç alıyor insan. Sanat bir ibadetmişçesine yorgun ve yoksul düşen ruhlarımızı besliyor. 
Otuz yılı aşkın süre sonra döndüğü, ölüm ve savaş kokan sokaklarında artık geçen zamanın her şeyi değiştirdiği, bırakıp gittiği yüzleri belli belirsiz tanıdığı gerçeği canını sıkıyordu, babasıyla yürüdüğü sokaklar ona dar geliyordu. Belki de o Son Durak’ta bir isyan sırasında babasının da öldüğünü kabullenmeye alışması gerekecekti. Kahire, Ecdebiye, Trablus… Ona kim olduğunu hatırlattıran, onu iyi hissettiren baba ocağı toprakları.

Yaşanan her şeyi o uzun sürecin parçaları olarak değerlendiriyor. Olayları kişisellikten çıkarıp vatanının beka meselesi haline getiren Matar, herkes için adaletin olması gerektiğine, bir gün kendisi görür mü bilinmez hayallerdeki Libya’nın geri geleceğine inanıyor.
Tüm her şeyin üstüne belki de bizi ayakta tutan şey ‘ümidini kaybetme’ sözüdür.



Mustafa DİKER 21.03.2023


Yorumlar

Popüler Yayınlar