KUMDAN YÜREK

                          





Bu yazıda Zanzibar doğumlu Tanzanyalı Abdulrazak GURNAH'ın  2021 Nobel Edebiyat Ödüllü "Kumdan Yürek" adlı eserini ele alıyorum. Kolonyal sisteme ve onun yerel tanrılarına olan öfkesini, yerel halkın çektiği zulümleri anlatır Kumdan Yürek. Çeviri için de Mehmet Deniz Öcal'a teşekkür ederiz.
  Abdulrazak GURNAH   "KUMDAN YÜREK" 


 Ne yaşamaya ne de ölmeye uygun, ah Kumdan Yürek!

‘’Babam beni istememiş. Bunu çok uzun zaman sonra anladım.’’

Ah çocuk! Bir bilsen babaların yükünü, der miydin böyle.

Salim, Zanzibarlı Salim. Afrikalı çocukların belki de ortak kaderlerinin temsili, siyahi bir çocuk.

Utanç dolu bir sırrın içine açıyor gözlerini.

Zanzibar’ın dar, karanlık ve pis sokaklarında Gurnah’ın ona çizdiği yolu adım adım yürümeye bazen koşmaya ve tökezlemeye başlıyor. Kendini dünyaya kapayan babasının onu niye terk ettiğini, annesinin ondan neler sakladığını öğrenmeye çalışan Salim kaçamak cevaplar alır ve kendini bir çıkmazda bulur. Babasına baktıkça saf çaresizlik görür ve ‘’Onun, bu uyuşuk ve sefil hallerinden utanıyordum çünkü yedi yaşındayken bile utanmayı biliyordum. Babam, hiç iz bırakmadan sonsuza kadar yok olsun istiyordum. Gözlerinde hep yeis ve yenilgi vardı’’ der.

Kime karşı bu yenilgiyi aldı, bir devlet dairesinde memurken bu hallere düşebilecek ne yaptı baba Masud, Salim zamanla anlayacaktı. Vefasından mıdır, ona acımasından mı bilinmez, babasına yıllarca yemek götürdü. Devrimden sonra birlikte kaldıkları Amir dayısı, bu zeki ve çalışkan çocuğun hayatına daha iyi bir yerde devam etmesini, iyi bir eğitim almasını ister. Bir toplantıda tanıştığı eşi sayesinde yerel tanrılardan biri haline gelebileceğini fark eden dayı, evlenip İngiltere’ye taşınmak ister. Bununla birlikte anne Saida’nın müstakbel eşi ruh kemirici Hakim de bir bakıma otorite sayesinde tanrı sayılır ve o ne isterse yapılmalıdır.

Salim, babasının utanç içinde yaşamasını, sefil bir hayat sürmesini buna bağlar. Kısasa kısas otoritenin kılıcıdır. Ona götürdüğü son yemekte Londra’ya gideceğini, her masrafını dayısının karşılayacağını, onun gibi büyük bir adam olacağını söyler. Her zaman mesafeli duran baba Masud, ayrılık vaktinin geldiğini anlar ve oğluna ‘kalbini kulağına yakın tut, sevginin başı şükretmektir’ der. Bunları ileride anlayabileceğini düşünen Salim’i süslü bir hayat beklemektedir. Rüya şehir Londra’nın kapıları ona da açılacaktı. Salim edebiyata meraklı olduğu halde işletme okuyacaktır çünkü kendi hayatı hakkında artık tasarruf onun elinde değildir. Londra’da talihinin değişeceğini sanırken tam bir kimlik bunalımı içinde kalır Salim, dünyanın hiç de topraklarına benzemediğini anlar.

Anadolu’nun ücra bir köyünden İstanbul’a, giden şiveli ve teni yanık bir genç gibiydi Salim, başına geleceklerden bihaberdi. Mektuplarında Londra’dan, arkadaşlarından, tecrübelerinden bahseder. Zamanla geride bıraktığı babası gibi bir hayat sürmeye başlayan Salim içini kemiren o sırrın peşini asla bırakmaz. Edebiyat okumaya başlamış, yeni işlere girmiş, âşık olmuş, terk edilmiş, yersiz yurtsuz kalmıştır.


Hiçbir şeyi başaramamış olmanın utancıyla ve annesinin ölümüyle ait olduğu yere dönen Salim, artık aile sırrını öğrenecektir. Bu itirafın hafifliğiyle utancın ağırlığını oğluna bırakan baba ölüme teslim olur.

Her devirde kan ve gözyaşı ile sömürülen toprakların değişmeyen talihine bakmak için örnek bir metin Kumdan Yürek.

İçinde kanayan bir yara gibi o coğrafyayı taşıyan ve coğrafyanın çocuklarına biçtiği kadere bir başkaldırının derdinde Gurnah. Kumdan Yürek, kolonyal sisteme ve onun tanrılarına bir taşlamadır.

Shakespeare’in ‘Kısasa Kısas’ oyununun farklı bir biçimidir. Kahrolsun Lord Angelolar


Mustafa DİKER 25.09.2022

Yorumlar

Popüler Yayınlar