PAPAĞANLAR PANAYIRLAR HASATLAR
Bu yazıda Yıldız Ramazanoğlu'nun kendi hayatından, yazma sürecinden, hikayenin onun için ne ifade ettiğinden, anılarında nasıl bir hassasiyetle etrafını daha değerli kılmayı çalıştığından bahsettiği "Papağanlar Panayırlar Hasatlar" kitabını ele alıyorum.
Yıldız Ramazanoğlu ‘Papağanlar Panayırlar Hasatlar’
Bu, benimle buluştuğu an
değişen eserden kendime aldığımdır. ‘Sana, insanlara söyleyebilecek bir şeyin
olduğunu düşündüren ne? J.D. Salinger’ a babası sordu bu soruyu filmde.
Kalakaldı, sadece yazmak istiyorum dedi, kimin bir hazırcevabı olur ki gerçek
yazarlardan başka. Sanıyorum ki yazı ve yazın tarihi kadar eski bir soru. Neden
yazıyorsun?
Yazmak benim için bir yaşam felsefesidirden yazmasaydım ölürdümlere
kadar geldik.
Ben burada, ilkokul yıllarında gördüğü bir ayrımcılık üzerine
öğretmeninin masasına yazdığı bir şiiri bırakan Yıldız Ramazanoğlu için yazmak
ve öykü nedir ve neyi ifade eder ondan söz etmek niyetindeyim, herkes kendine
yakın olanı almakla yürüyor ya biraz da öyle bir şey yaptığım.
O günden sonra yazmak O’nun için Papağanlar Panayırlar Hasatlar kitabında bahsettiği gibi oldu.
‘Bana verilenlere borcumu ödemenin, sorumluluğumu yerine getirmenin yollarından
biri yazmak. Bunun kendinde bir şey vehmetmekle ilgisi yok, alacaklı değilim bu
dünyadan, bu, burasını fazla muhatap almak olurdu, borçluyum hayata, insanlara,
çocuklara, ülkeme, yararlandığım büyük yazarlara, sanatçılara.’
Nereden geliyor bu sorumluluk, bu borç ödemek fikri?
Yıldız Hanım’a göre yazmak bizi kuşatan hayatla baş edemediğimizde ortaya çıkıyor. Yaşamak bu biraz da hep bir bilinç
halinde olmak. Başedemediklerimize bir antitez olarak, bir tepki olarak yazmak eylemi.
Kimseye bir şey kanıtlamaya çalışmadan sadece teselli olmak, kayda değer
bir hikayemiz olduğunu anlamaya çalışmak, varoluşumuza bir değer katmak, zamanı
anlamak için yazıyoruz. Basit görünenin içindeki o değeri ortaya çıkarmak,
keşfetmek adına bir derdi olmak için yazıyoruz.
Eczacılık yaptığı yıllarda
edebiyatla eczacılık ne alaka diye sorulduğunda cevabı çok manidar, ikisi de
iyileşmeyle insanı iyi etmeyle ilgili, gündüz şifalı bitkiler gece şifalı
kelimeler mesaisi başlıyor onun için, yazmak derdi bu, bana mı düştü insanlığı
kurtarmak demeden kendince yazmak.
Ankara’dan başlayıp İstanbul ile devam eden
sonra dünya gezileri ile bir serüven içinde hem eczacı hem yazar tabi hepsinden
önce de bir anne olarak yaşadıklarını, gezip gördüklerini hak ve adalet
duygusunu içinde hep barındıran bir dünya insanı olarak bir deneme ama biraz
sohbet türünde yazmış Yıldız hocam Papağanlar Panayırlar Hasatlar’ ı.
Hikayeden
filme, felsefeden dine gündelik hayatta karşılaştığımız ve artık
sıradanlaştırdığımız çeşitli konulara değiniyor tüm duyarlılığı ve vicdan
mahkemesiyle tabi işin merkezinde hep yazmak ve edebiyat var. Yazmak, yaşama k
ve ölmek başlıklarıyla hayatın her alanına baktığı ince fikirleriyle birçok
yerde kitap ve film örnekleriyle.
Bununla birlikte insana her insanın özel ve
kendince biricikliğiyle bir hikayesinin olduğuna inanması ve bunu ortaya
çıkarması için en masrafsız yolun yazmak olduğuna ikna ediyor siz karşı çıksanız
da.
Bu küçücük olan ama birbirimizin hikayesine eğilmediğimiz dünyada,
doğusundan batısına baktığımızda öyle uçurumlar varken bahsettiğimiz dünyanın
aynı olmadığını görebiliyoruz. Cihanşümul bir hak ve adalet duygusu için neyi
paylaşamıyoruz, hep almak isteyen ama vermeye pek gönlü olmayan modern dünya
insanı her zaman bir koşturmaca içinde. Eğer kendine bu akış içinde bir boşluk
oluşturamayıp etrafına bakıp ben neredeyim, neler oluyor ve nereye gidiyorum
diye sormayı akıl edemeyecekse bir süre sonra anlamsızca o akışta kendini
kaybedecek ve sürüklenecektir.
Dur, yavaşla, dinle, olan biteni hisset ve
anlamaya çalış döngüsü çok zor olmasa gerek. Bu hızlı dünya içinde ihtiyacımız
olan olmayan her şeyle meşgul edildiğimizden yapamıyoruz bunu. Burasını fazla
ciddiye aldığımızdandır belki de.
İnsan bu noktada bir direnmek hali içinde
hikaye yazıyor anlatıyor. Evrensel olan her şeyde biz varız biraz, ilgili
olduğumuz her olay hikayemize temas ediyor. O’na göre hikaye: Dile gelmesi muhal
olan ne varsa kelimelere dökme çabası. Yazmasaydım ölmezdim ama ıssız kalırdım.
Bu insanın derdini bilip de anlatamaması gibi. Kalabalık içinde yalnız kalmak
gibi.
‘Yazar aziz insanı bir malzeme olarak görmeye başlarsa insanlığını
kaybeder.’
Maddi bir getirisi olsun diye insanı malzeme olarak görmek ve
çalakalem bir şeyler yazmak, günü kurtarmak aziz insana bir haksızlık olur, var
olan değerini azaltmaktan öteye gidemez, böylece insanlığa da bir şey
bırakılmamış olur.
Bu noktada kelimeler vasıtasıyla önce kendini sonra aziz
insanı iyileştirme, kendine getirme ihtiyacını ruhunda hisseden yazar dediğimiz
insan devreye girer. Hiçbir zaman rahat olamayan kişidir yazar, başta insan
olmak üzere çevresiyle her an için bir etkileşim halindedir. Süregiden düzen
içinde ki onun da kendince düzensizliği vardır, insanı yoran, fıtratına ters
giden ne varsa kelimelerle düzeltmeye çalışır. Siz böyle yaşayıp gidiyorsunuz
ama izniniz olursa ‘sizleri rahatsız etmeye geldim’ der. Kendine bazen bir
sokakta bazen bir köprü başında rutinleştirdiği bir zamanda insanları,
hayvanları an içinde olup biten ne varsa an’da kalarak gözlemlemeye, not etmeye
bırakır kendini. Hayatın her alanına uzanan bir eli vardır yazarın. Yoksa fil
dişi kuleden insana kelimeler yoluyla şifa aramaya çalışmak, insanı okumadan,
anlamadan yazmak beyhude bir çaba olurdu.
Bir haksızlığa karşı çıkmakla,
direnmekle başlayan hikayeden bugüne kadar gelen bereketli bir ömür nihayetinde
nasıl yaşar, nasıl yazar, nasıl ölürsün sorularına bir döngüsel bakıştır
Papağanlar Panayırlar Hasatlar.
Mustafa DİKER
Yorumlar
Yorum Gönder